29 Haziran 2010 Salı

Göze Kaçıp, Acıttı ama Çaresi Vardı

Günler geçiyor.. Hem de öyle hızlı bir şekilde ki.. Mayıs bitti, yaz geldi çattı, yaz yağmurları kimisini bezdirdi, kimisini mutlu etti(beni mesela), meyveler değişti, okullar tatil oldu, sınavlar bitti, ülkem adına kayıplar oldu, canlar yandı.. Hepsi gün içinde yaşadığımız, gördüğümüz, hissettiğimiz, tattığımız şeyler. Zaman geçiyor ya işte ama acısı diner gibi gözükse de yine derinlerde kalıyor. İnsanı konuşturtmak istiyor. Arada bir kestane iğnesinin deriye batması gibi acıtıyor, beni çıkar diye bağırıyor.

Bilgi sahibi olmak için, en azından bir şeylerin farkında olabilmek için okumaya, görmeye çalışıyorum. Fark etmeye, kaçırdıklarımı, kaybettiklerimi yakalamaya.. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinden 'sesler' duymak çok iyi oluyor. Dört taraftan, her dilden, her inanıştan, her düşünceden insanların birlikte olduğu, aynı olduğu..düşünceleri okumak aydınlatıcı. Aynı olmaktan kastımsa şu: insan olmak. Yoksa hepimiz farklıyız, ayrı halkalardayız ama insanız işte!

Dünya denilen yerde, nefes alıp verirken, etrafımızdaki bizim dışımızdaki canlıların neler yaşadığını bilmek, görmek bence bir görevidir. Bunun ötesini yapabilmek de harikadır işte. Küçük Prens'i yine anmak isterim. O evreni dolaşır ya, gezegenleri ve insanların hayatlarına az değer ya, işte onun gibi olmak hep iyidir, hep içte hissetmektir.

Derdim ne suçu olmayanı kötülemek, ne yaralıyı daha da kanatmak, ne de insanları kutuplara çekmek.. Sadece gözümüzü-gönlümüzü açalım. Herkese.. açalım. Çünkü ancak böyle buluruz yolu. Afişte de görüldüğü gibi HUMANITY üzerine kurşunlar sıkılmasın.. sadece bu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder